Yaşlıya Hürmet İnsanlık Vazifesidir
Yaşlıya hürmet insanlık vazifemizdir. Bunun yanında yaşlı kimse ile birlikte yaşayanın hayatı, çekirdek aileye göre biraz daha farklıdır. Zira sorumluluğunda bulunan yaşlı kimsenin ihtiyaçları vardır ve zamanla bakıma da ihtiyacı olur. Bu kimse annesi, babası, kayınvalidesi, kayınpederi, büyük dedesi veya bir yakını olabilir. Bunlardan hangisinin olduğunun bir önemi yoktur. Zira bu kimselerin bakımını üstlenip sorumluluğunu aldıysanız zor görevi kabul etmiş sinizdir. Yaşlı bakımında çoğumuzun deneyimi yoktur. Üstlendiğimiz sorumluluğun başında, yapmamız gerekenleri doğaçlamayla yaparız. Zaman içinde sistemimizi kurar o minvalde yolumuza devam ederiz.
Yaşlı Bakımı Zorlu Maratondur, Her Zorluğu Aşmalıyız
Elbette yaşlıya hürmet maraton gibidir. Bu zorlu maratonda zaman zaman sıkıntılı anlar da olabiliyor. Nasıl ki su akıp yolunu buluyorsa sorunlarımızı da bir şekilde çözüyoruz. Ancak aile bireylerinden bir kişinin, yaşlı kimsenin yanında sürekli bulunma zorunluluğu bazen sıkıntı oluyor. Nasıl ki biz bebek veya çocukken ailemizden, gerek annemiz, gerek babamız gerekse yakınımız bizi yalnız bırakmayıp, bizim bakımımızı sağlar. Zira bir kimsenin çocukluk, hastalık ve yaşlılık döneminde destek almadan atlatması mümkün değildir. Böyle bir ortamı olmayan kimseler ya çocuk esirgeme kurumunda ya da huzur evinde kalır. Çünkü insan bu dönemlerde acizdir, tek başına yemek yemesi ve diğer ihtiyaçlarını görmesi mümkün olmaz.
Batı toplumunda bakım evleri veya maddi durumu iyi kimselerin yardımcı tutması yaygındır. Ancak bizim, daha doğrusu Müslüman toplumda bu daha azdır. Şimdilerde zayıflasa da yaşlıya hürmet hâlâ devam ediyor. Elbette gidişat Batı toplumuna doğru eviriliyor olsa da istemediğimiz bir durumdur. Zira dünya hayatı her ne kadar çalışıp çabalama yeri de olsa aynı zamanda da iyilik yapma yeridir. Rahat ve huzur içindeki kimseler zaman içinde bireyselleşir, çevresindekilerin dert ve kederinden uzaklaşır. Rahat ve huzurunu bozacak sorun olduğunda, bu sorunları çözmek yerine arkasına bakmadan kaçar. Zaman içinde kendisinin ne kadar aciz olduğunu unutur. Bizi hayata hazırlayan ailemiz, yakınımız veya kurumlar bizden karşılık beklemez. Ancak biz de sıramız geldiğinde borcumuzu ödememiz gerekir. Zira hayat denen kısa ve meşakkatli süreç bayrak yarışı gibidir, bayrak elden ele geçer ve nihayete erer.
Kendimizi Toplumdan Soyutlayamayız Ona Dahil Bireyiz
Bir kimse kendini toplumdan, yakınlarından veya ihtiyaç sahiplerinden soyutlayarak huzur içinde yaşayamaz. Çünkü toplum bir bütündür ve herkes bir birine sıkı sıkıya bağlıdır. Nasıl ki oyunda mızıkçılık yapanı hoş karşılamayız, sınırı aştığında oyundan atarız. Aynı şekilde dünya hayatında da mızıkçılık yapan, sorumluluklarına sahip çıkmayan bir kimse de oyundan atılıyor, yalnızlaşıyor. Bu yüzden yaşlıya hürmet ihtiyari değil, zorunlu bir zazifedir.
Oysaki ebeveyni veya kan bağı bulunan kimse vefat edip miras bıraktığında aile bireylerinde sürtüşme yaşanır. Şöyle ki; İş hayatımızda erkek bireylerin işte çalışması daha yaygındır. Bu nedenle satın alınan gayrimenkuller de genelde erkeğin adınadır. Buna karşılık iş hayatının tehlike ve yıpratmasıyla erkek, kadına göre daha erken yaşta vefat eder. Veya izdivaçta genelde erkeğin yaşı kadının yaşından daha büyük olduğu için de vefatı da daha erken olabiliyor. Bu durumda ne olur. Eski zamanda anne hayatta iken çocukları ayrı evde yaşasa da mirası söz konusu etmez, annelerinin dediği olurdu. Zira yaşlıya hürmet olduğu gibi büyüklerin sözü dinlenirdi. Oysa günümüz toplumunda Medeni Kanun ile medenileştiğimiz için tapu sahibi vefat ettiğinde ortalık savaş alanına döner. Varisleri zırhlarını kuşanıp, kılıçlarını çekerek er meydanına çıkıyor. Kıyasıya mücadele başlıyor. Mücadele sonunda gücü tükenip “Pes.” diyen kimse olduğunda mücadele sona eriyor. Ancak bu dönemde kalpler kırılmıştır, tamiri mümkün olmayan yaralar açılmıştır.
Yaşadığımız Sorunlara Karşı Çözüm Bulmalıyız
Şöyle bir örnek verelim. Aile bireyi beş kişidir ve babaları hastalanır bir ay içinde de vefat eder. Aile anne, bir erkek ve iki kız evlattan oluşur. Vefat eden babanın adına kayıtlı iki daire vardır. Veraset ilamı alındığında varisler hak talebinde bulunmaya başlar. Anneleri yaşını almış da olsa dairenin birinde yalnız kalmak ister. Zira diğer daire de alt kattadır ve oğlu da yıllardır orada oturmaktadır. Aynı binada olduğu için oğlunun, ihtiyaçlarını görmesinde yardımcı olmasını annesi yeterli görür.
Yaşlandıkça hassaslaşan kimseler, evladının evi de olsa tek başına kendi evinde kalmayı ister. Kalacağı ev halkında yaşanacak sıkıntıları evham eden yaşlı kimse birlikteliği ötelemek ister. Netice itibarıyla kendilerine ait apartmanda alt alta iki daireleri vardır. Dairenin birinde annesi, diğerinde oğlu oturur. Zira kadının iki kızının da maddi durumu iyidir. İki kız kardeşinde kendine ait evleri vardır. Bunun yanında yazın tatile gittiklerinde kalacakları yazlıkları da vardır. Maddi kazançları yeterli olduğu için hayatlarını rahat şekilde idame ettirirler. Bununla beraber yaşlı kadının oğlu, aynı binada olduğu için anne ve babasının her türlü ihtiyaçlarını giderir. Babaları sağken de sistem bu şekilde işler, babalarının vefatından sonra da bir süre bu şekilde devam edilir. Anne ve babasının hastalıklarında, alış verişlerinde ve her türlü ihtiyaçlarını oğlu görür.
Ayrıca oğlunun bunca emeği ve saygısına istinaden babaları sağken sözlü olarak vasiyet etmiştir. “Benim vefatımdan sonra oturduğun daire senin olsun, diğer daireyi de kızlar alır.” Güngörmüş babaları eskiden beri “söz senettir” kabilinden yaşadığı için resmi işlem yaptırmaz. Gel gör ki vade dolup ecel kapıyı çaldığında beklenen olur. Ne olur, elbette birçok ailede yaşanan önce inceden başlayan serzenişler, kısa zamanda naraya döner. Kız kardeşleri lütuf olarak annelerinin vefatına kadar oturduğu dairede kalmasına ses çıkarmazlar. Ancak kızlar; erkek kardeşinin evi boşaltmasını veya kendilerine kira ödemesini ister. Oysa ki yaşlıya hürmet mefhumu olsaydı, ona bakacak kardeşine ablaları saygı gösterir, yardımcı olurdu.
Yaşlı Kimseleri Düşünerek Vicdanlı Olmalıyız
Bu davranış yani yaşlıya hürmet elbette öncelikle vicdan meselesidir. Yaşlı annelerine ses çıkarmayan kızlar alt katında, ona destek olacak oğlunun daireden çıkmasını ister. Kızların erkek kardeşi mütevazı şekilde yaşar. Ne yazık ki çalışarak ancak evini dahi zor geçindirir. Bunun yanında hanımı da gündelik işler yaparak kocasına destek olur. Zira üniversiteye giden bir çocuğu vardır. Ayrıca yeni evlendirdiği diğer çocuğu için de epey borcu da vardır.
Hadi gelin beraber bu denklemi çözelim. Epey uğraşmama rağmen denklemi çözemedim ve çözmekten vaz geçtim. Ancak benim ilgilendiğim asıl nokta bakıma muhtaç bir annenin bu şekilde yalnızlaştırılması ne kadar doğru. Pazar, market ihtiyaçlarını almaktan aciz, yaşını almış bir kimseyi hangi vicdan sahibi bu şekilde mağdur edecek cesareti gösterir. Oysa yaşlıya hürmet edip bu bağlamda annelerine bakacak bir yardımcı tutmaya kalkılsa bir dünya para vermek gerekecek. Zira yaşlı bir kimseyi yanına alıp onunla ilgilenmek her babayiğidin harcı değildir. Her ne kadar evladının vazifesi olsa da kazın ayağı maalesef öyle olmaya biliyor. Dilimizden düşürmediğimiz “Fenomenler Dünyası” tabiri vardır. Buna bir de biz ekleyelim “Bahaneler, Bahaneler, Bahaneler” kelime cambazlığıyla, yerine göre pire berber olur, deve tellal olur.
Evinde yaşlı bulunan kimselerin ortak derdi, yaşlı kimsenin dışarı çıkamayacak kadar aciz olmasıdır. Bu yüzden aile bireyleri toplu şekilde ne bir gezmeye gidebilir, ne de toplu programa katılabilir. Çünkü yaşlıya hürmet gösterip onun aciz kalmasın iBir aile bireyinin sürekli evde bulunma zorunluluğu bazen sorun olabiliyor. Çünkü her bir aile bireyinin aynı zamanda programa katılması da gerekebiliyor. Böyle durumda ise bir kimsenin fedakârlık yapması oldukça zor oluyor.
Yaşlı Kimseler Naiftir İyi Davranmak Zorundayız
Elbette bunun dışında da bazı istenmeyen durumlar olabiliyor. Yaşını almış kimseler kendilerini hâlâ genç gibi hissedip birçok şeyden haberdar da olmak isteyebiliyor. Özellikle yaşlı kimselerin çoğunda görülen duyma ve görme yetisinin azalması hatta ileri seviyede azalması iletişimde sorun oluşturabiliyor. Şöyle ki; yaşlı kimse ile aranızda kısa mesafe olsa da size bir şey sorduğunda siz de normal bir sesle cevap verirsiniz. Oysa duyma yetisi azaldığı için söylediğinizi anlayamaz. Anlamadığını anladığınızda eğer yerinizden kalkıp kulağına eğilecek durumda değilseniz, sizi duyması için sesinizi biraz yükseltirsiniz. Ancak peşinden fırçayı da yersiniz. Çünkü yaşlı kimseye karşı sesinizi yükselterek edepsizlik yapmış olursunuz. Bu davranışla yaşlıya hürmet çizgisini aşılmış olur. Her ne kadar iletişim için sesinizi yükseltseniz de yaşlı kimse üzerine alınır “Ne bağırıyorsun, ayıp değil mi?” der. Dut yemiş bülbül gibi sessiz kalırsınız.
Şimdi aklınızdan geçebilir, madem duymuyor, kulaklık alınız. Elbette bu da mümkün olabilir ancak emekli maaşıyla geçinen bir kimsenin böyle lüks harcamayı nasıl yapacağını da bilmeniz gerekir. Ayrıca bir kısım kimsede kulaktaki sorundan dolayı kulaklık takması da mümkün olmayabiliyor. Netice itibarı ile yaşlınızın sorduğu her soru için yanına gidip kulağına durumu izah etmeniz zaman zaman meşakkatli olabiliyor.
Yaşlı Kimselerin Hastalıkları Ailede Sorun Oluşturur
Yaşlı kimselerin bitmek bilmeyen ağrı ve sızıları da vardır. Kemik erimesinden kaynaklanan ağrılar artarak devam eder. Netice itibarıyla çözülmeyen ve her gün tekrarlanan sorunlar zaman içinde çözülemez hale gelebiliyor. Bunun yanında yaşlı kimselerin çoğunda bulunan şeker, tansiyon rahatsızlığı da cabası oluyor. Yemeklerin tuzundan, şekerinden hâsılı kelam birçok konuya dikkat etmeniz gerekiyor. Bir de bunları maddi gücünüzün olmadığını ve yapmak zorunda olduğunuzu düşünün. Yanınızda bulunan bir yaşlının, zorda olsa yürüyüp en azından tuvalete gidip gelebilmesi büyük nimettir. Tabi ki bu yaşlının aklının başında olması da gerekiyor.
Her yaşını almış kimse istediğimiz gibi bedenen ve ruhen sağlıklı olmayabiliyor. Bu yüzden yaşlıya hürmet gösterirken onun acizliğini de düşünmemiz gerekiyor. Yani zor da olsa kendini bir şekilde idare edemiyor. Bir yakınının bakımına muhtaç olabiliyor. Bir komşumuzun yaşadıklarına şahit oldum. Annesi Alzheimer hastasıdır. Kızının yanında kalır. Son evreye geldiğinde ise işler sarpa sarar. Kızı gündüz vakti sokağın başındaki bakkala ihtiyaç almak için gider. Ancak dönerken evinin balkonu önünde toplanan insanları vardır. Annesinin balkondan avazı çıktığı kadar bağırdığını görür. “Beni zorla tutuyor, beni öldürecek.” Zaman zaman yaşadığı bu ve benzeri acılı hadise kadının sinirlerini yıpratır.
Bazen ise kısa süreli de olsa dışarı çıkıp geldiğinde annesini yerde oturmuş dışkısıyla oynuyor şekilde bulur. Elbette zaman geçer kadının hasta annesi vefat eder. Ancak kayınpederinin vefatı üzerine yatalak kaynanasına bakmak zorunda kalır. İrkilmez, tiksinmez ve yorulmaz yapması gereken insanlık vazifesini yapar. Çektiği sıkıntılara sabreder aynı zamanda kaynanasına hürmet eder. Günümüzde birçok kimsenin yapmadığı veya yapamadığı sıkıntıya katlanır. Elbette zordur, meşakkatlidir ve insanın ruhi durumunu bozacak bir durumdur.
Aciz Hale Gelen Yaşlılar Çözüm Arar
Arkadaşımın annesi ve babasının yaşı ilerlediği için iyice acizdir. İkinci kattaki evine çıkmaya dahi mecalleri yoktur. Bu nedenle hayat idameleri için yeni bir karar almaları gerekir. Çocuklarının aile düzeni uygun olmadığı için ebeveyni huzurevini tercih ettiler. Darülacezeyi isteseler de bu mümkün olmaz. Zira darülaceze dolu olmasının yanında sıraya yazılmış birçok kimse de sıra gelmesini bekliyordur. Çözüm olarak yarı özel huzur evi bulurlar. Emekli maaşının %70’lik kısmı kuruma devredilir bu şekilde karı koca bir odada kalır. Odalarında ihtiyaç duyacakları eşyası vardır. Televizyon, buzdolabı ve başka eşyalar. Yeni evleri burasıdır. Ancak garip bir uygulama da var ki hâlâ anlamış değilim. Orada kalabilmek için çocuklarının çoğunluğunun onay vermesi gerekiyor.
Birkaç defa ziyaretlerine gittim. Elbette arkadaşımla beraber gittim. Zira kapıda görevli ve ziyaretin belli kuralları var. Şehrin merkezinde, geniş bahçesinin olmasının yanında aynı zamanda yeşillikler içinde güzel bir yaşam alanı var. Oranın sakinleri diledikleri zaman bahçede yürüyüş yapabiliyor, kendilerini idare edebilecek kadar sağlıklıysalar dışarı çıkıp gezebiliyorlar. Bilgi vermek kaydıyla dışarıda da yatabiliyor. Huzur evinde her daim doktor ve hemşire var. Bina içinde asansör olduğu için yürüme zorluğu çekenlerin tekerlekli sandalye ile hareketi kolaylaşıyor. Yemekhanesi geniş ve ferah, bunun yanında kafe tarzı oturup konuşma salonu da var. Yaşlı bireyler için düşünülmüş hüzünlü ve güzel bir yaşam alanı. Zaman zaman maddi durumu iyi kimseler geliyor, yaşlı kimselere hediye ve para gibi yardımda da bulunabiliyor. Yatalak yaşlıları oraya almıyorlar ancak orada hastalanıp yatalak olursa bakımına devam ediliyor. Başka bir deyişle orada kalmaya devam edebiliyor.
Yaşlı ve Acizlerin Yanında Olup Destek Olmalıyız
Çocukları İstanbul’da yaşayan doksan yaşındaki amcamız köyde tek başına hayatına devam eder. Kalabalık şehirde hapis gibi yaşamaktansa köyde sürünerek yaşamayı tercih eder. Ancak yaşının verdiği acizlik iyice artar. Kış mevsiminin verdiği sıkıntıyla hayatı bir kat daha zorlaşır. Akşam banyo yapan yaşlı amcamız giyinmek için banyodan çıktığında dengesi bozulur. Yanında yerde bulunan kaynar su üzerine dökülür. Can havliyle sıçrayınca dengesi bozulur, yanan sobanın üzerine düşer. Ambulansla hastaneye kaldırılır. Çocukları aceleyle toplanıp memlekete, babalarının yanına gider. Babalarının tedavisi bitip hastaneden çıkınca tekrar köydeki evine bırakırlar. Artık hasta iyileşmiştir, evli evine evi olmayan da yine evine gider. Nihayetinde doksan yaşındaki dört çocuğu bulunan köylü amca gene tek başına hayatına devam eder. Zira hanımı yıllar önce vefat etmiş ancak amcamız tekrar evlenmemiştir.
Elbette insanın tercihine her zaman müdahale etmemiz mümkün olmaz. Aynı şekilde yaşının kemalindeki amcamız da tek başına köyde yaşıyor. Çocukları samimi şekilde ısrar etseler de oraları bırakıp çocuklarının yanına gelmiyor. Çocuklarının düzeni de şehirde olduğu için çocukları da düzenlerini bozup köye yerleşemiyor. Ancak istendiğinde bazen çözüm de bulunabiliyor. Yaşlı kimse yazın hayatını rahat idame ettirebilse de kışın oldukça zorlanır. Bu yüzden çocuklarından biri kışın babalarının yanına giderek memlekette kalır. Babalarının rahat ve güvende yaşamasına yardımcı olur. Bu yaptıkları kimine göre vazife, kimine göre ise fedakârlıktır.
İnsanlar Yaşlanır ve Yardıma İhtiyaç Duyar
Aile binasında yaşayan yaşlı kadının eşi yıllar önce vefat etmiştir. Giriş katta oturan kadın biraz geçimsiz olduğu için üst kattaki oğluyla kalmak istemez. Her ne kadar yavaş da olsa yürüyüp temel ihtiyacını giderebilir. Ancak yemek yapmak ve evin temizliğini yapacak gücü yoktur. Gelini gündüz yemeğini aynı zamanda evinin temizliğini de yapar. Ancak yaşlı kadın geceleri evde yalnız kalmaktan korktuğu için; oğlu annesinin evinde yatar. Bu durum yaşlı kadının vefatına kadar yıllarca sürer.
Biz de bu toplumda yaşayan bir bireyiz. Elbette zor bir durumda olsa yaşlımıza, hastamıza bakmamız gerekebilir. Veya çevremizde, komşumuzda bu durumda bulunan kimseler de olabilir. İnsanlık vazifesi düşüncesiyle yardıma muhtaç eş/dost veya komşumuza yardımcı olmaya çalışmalıyız. Zira zorda bulunan kimseye yapacağımız yardım veya iyilik bizim insanlık vazifemizdir.
Bir yorum
Adem Çuhacı
Ne diyelim; yaşlısına saygı gösterip hürmet edende Allah razı olsun. Kimseye muhtaç olmamak güzel ama elimizde değil.