Hayat Serüveninde Haddi Aşmak
İnsan hayat serüveninde, bazen iniş ve çıkışlar yaşıyor. Ne yazık ki kimi zaman haddi aşmak gafletine de düşebiliyor. Dinamik hayatın, hızlı akışına ayak uyduramıyor. Acziyetini unutuyor ve kendini Kafdağı’nda görebiliyor.
Bazen de kendini çukurun dibine düşmüş gibi hissedip, hüzne düşebiliyor. Elbette hayat yolculuğu kolay değildir. Zaman zaman bu yolculukta zorlanabiliyoruz. Ancak, her durumda; haddimizi aşıp, boyumuzu aşan sözlerden her zaman sakınmalıyız. Zira ağızımızdan çıkacak kibirli bir söz, maneviyatımızın belki de sonunu getirebiliyor.
Lise yaşındaki gençlerin kanı kaynar. Zannederler ki kendilerinin, her türlü engel ve zorluğu aşabilecek güçleri vardır. Oysa insanın nefes almaya veya aldığı nefesi vermeye dahi gücü yetmez. Yaşarız ama nasıl yaşarız. Ancak izin verildiği kadar yaşarız. Ne bir damla eksik ne de bir tutam fazla yaşarız.
Genç ve Sağlıklı Olmak | Hayat Serüveni
Liseye giden gencin üniversiteye gidecek hevesi yoktur. Bu yüzden de lisede fazla çalışmaz, vasat şekilde okulunu tamamlar. Amacı okul bitince bir an önce askere gidip, gelmek ve büyük ideallerini sırasıyla yerine getirmektir. Ailesinin maddi durumu çok iyi olmasa da ortanın epey üzerindedir. Bu yüzden iş hayatına bir sıfır önde başlayacaktır. Yeni hayat çizgisinde ailesinin maddi desteğini alabilecektir. Bedenen gücü, madden desteği de vardır.
Ancak şu ağızındaki kemiksiz dili, susması gerektiği gibi susmaz. Zaman zaman çocuklarının boyunu ve haddini aşan sözlerini duyan ailesi; hem korkuyor hem de üzülüyordu. Zira büyük laf söyleyip, lafının altında kalan birçok kimseyi çevremizde görebiliriz.
- Güçlüyüm, kuvvetliyim. Hele bir askerliğimi yapayım, beni görün. Taşı sıksam suyunu çıkarırım.
Bir kimsenin böbürlenmekten, büyük laflar söylemekten korkması gerekir. Kendimizin değil de bir kimsenin arkasından belki buna benzer sözler söylenebilir. Zira dürüst bir insan, işiyle meşgul olup, yanlış işlere bulaşmayan biriyse gıyabında övgü sözü söylenebilir. Ancak bir kimsenin kendisi için bu şekilde övücü sözler söylemesi hiç de hoş değildir. Zira mütevazı olup, haddi aşmamak insanın şiarı olmalıdır.
Bize Verilen Sağlık Emaneti Kalıcı Değildir
Taşı sıksa suyunu çıkaracak genç, tecilli olsa da, tecilini bozdurarak, askere gidiyor. Askerlik on sekiz aydır. Oysa bizim asker; askere gidişinin onunca ayında teskereye gelir. Gelir ama bitkin ve aciz bir halde gelir. Ne yüzünde kan kalmıştır ne de bedenin de can vardır. Zorlukla yürümeye çalışır. Yüzündeki zoraki tebessüm uçmaya yeni başlayan kuşlar gibidir. Havalanamadan yere düşer.
Teskereye gelen asker çaresiz derde düçâr olmuştur. Hastalık geç fark edildiği için tedavi şansı da yoktur. Kısa süre içinde iyice bîtap düşen, idealleri bulunan genç artık yataktan kalkamaz. Birkaç ay sonra da sevdikleri, nemli gözlerle onu son istirahatgahına götürür.
İnsan Acizdir, Hayat Serüveni Bir Gün Bitecektir
İnsanoğlu gaflete düşerek, bazen kendini yenilmez görebiliyor. Her ne durumda olursa olsun haddi aşmak doğru değildir. Elbette insanın, ne nefes almaya ne de aldığı nefesi verme kudreti vardır. İnsan acizdir ve acziyetinin farkında olarak, büyük lokma yese de büyük laf etmemelidir.
Zaman zaman başımıza istemediğimiz hadiseler gelir. Bizi üzüp rencide eden bu hadiseleri bazen de kendimiz davet ederiz. Ölçüp biçmeden, tartmadan ağzımızdan çıkan söz, bizi terbiye edebilir. Günümüzde her ne kadar azalsa da eskiden akraba veya eş dost ziyaretleri daha fazla oluyordu. Bireysel görüşmeden ziyade ailece gidip gelinir, yeme içme ve hoş sohbetler olurdu. Yeni nesil ve hayat şartları şimdilik bu etkinliğe eskisi kadar izin vermiyor. Dileriz yeni yıllarda, eskisi gibi muhabbet ve ziyaret ortamları olur.
Yakın akraba olma hasebiyle, yatılı misafirliğe gidildiği bir dönemdeydi. Yeme içi faslı bitmiş, yatma vakti geldiği için yavaş yavaş muhabbet de azalmıştır. Her ne kadar yatıya kalmak niyetiyle gelinmese de saat oldukça geç olmuştu. Yakın akrabalık olması hasebiyle misafir; boyunu aşan sözü söyledi, keşki söylemesiydi.
- Bu saatten sonra kovsanız gitmeyiz!
Bu söz her ne kadar latife olsun diye söylense de gereksiz bir sözdü. Zira ev sahibi her ne kadar samimi olsa da sabah için farklı bir programı da olabilirdi. Yatılı misafirlik için usul adap belli olsa da düşünülmeden edilen söz bir kere edilmişti. Söz boyu aştığı için ne kılıfa sığar ne de çıktığı yere geri dönebilirdi.
Ne Konuştuğumuzu Kulağımızın da Duyması Gerekir
Ev sahiplerinin yetmiş sekiz yaşında yaşlı bir babaları da vardı. Köyde yalnız kalamadığı için o da çocuğunun yanında kalıyordu. Yaşlı adamın farklı bir mizacı vardı.
Aklına gelen sözü veya söylenmesi gerekse de edebe istinaden yutulacak sözleri yutmaz, yutkunmadan karşı tarafa söylerdi. Söylediği sözün nereye gittiğini veya karşıdakini ne duruma düşüreceğini düşünmezdi zira o kapasitesi yoktu. Yavaş yavaş arka odalarda yataklar serilmeye başlanmıştı. Yaşlı adam misafirle yeni bir konuya başlamış, hararetli hararetli konuşuyordu. Misafirin konuya yaptığı yorumu beğenmeyen yaşlı adam öfkeyle ayağa kalktı. Ne söylediği sözü sansürlüyor ne de söylediklerini kendi duyuyordu. En nihayetinde nokta atışını yaparak;
-Gidin, bu evden gidin. Sizi istemiyorum, burada kalmayın
Her ne kadar yaşlı biri de olsa, sözüne itibar edilmeyecek konumda da olsa, misafirliğin kapanışının bu şekilde olması pek de hoş olmadı. Zira az önce ağızdan çıkan söz “Kovsalar, gitmem” sözü tecelli etmişti.