Tabuttan Kalkan Cenaze
Tabuttan kalkan cenaze mevcut korkumu bir kat arttırdı. Oldum olası ölmekten değil ama ölüden korkarım. Ne zaman ve nasıl bu korkuya kapıldım bilmiyorum. Ama korkuma mani de olamıyorum.
Dünya savaşları zamanında ailem Afrika’dan Türkiye’ye göç etmiş. Türkiye’yi yurt edinmişler. Ben de siyahi bir birey olarak İstanbul’da yaşamama rağmen Trabzon’da doğdum. Cenazemin de oraya defnedilmesini istedim. 1968 yıllarında Avrupa’da ve Amerika’da hâlâ siyah derili insanlar sözde özgür oldukları halde dışlanmaya devam ediyordu. Oysa Türkiye gibi Müslüman bir ülkede ırk ayrımı hiç bir zaman olmadı.
Askerden Geldim, Şoför Oldum
Yanlış hatırlamıyorsam 1950 yıllarında askerden gelmiş delikanlıydım. Askerliğimi yapınca kapağı İstanbul’a attım ve burada yaşamaya başladım. Askerlik yaparken iyi bir şoför oldum. Her türlü vasıtayı kullandım. Kısaca motoru bulunan her vasıtayı hem tamir edebiliyor hem de kullanabiliyordum.
Elbette İstanbul’da parasız kalmanın ne kadar sıkıntılı olduğunu, burada yaşayanlar bilir. Sanki ahirette İmansız kalmış gibi ortalık da sudan çıkmış balık gibi durursunuz. Belediyeye iş başvurusu yaptım ve şoför olmam hasebiyle hemen “Şoför Kadrosu” ile çalışmaya başladım.
Ancak hangi aracı kullanacağımı sormadım. Bir kaç gün sonra vazife için işyerine geldim. Bana verdikleri anahtar, cenaze aracının anahtarıydı. Cenazeden korktuğumu o an söyleyemedim. Ama içten içe de tedirgindim. Korka korka da olsa ilk haftamı sağ salim tamamlayabildim.
Tabuttan Kalkan Cenazeden Korkuyoruz
Cenaze taşımaya yavaş yavaş alışıyordum, zira cenazelere tek gitmiyor mutlaka bir görevli yanımda oluyordu. Cenaze işlemlerini yanımdaki görevli yapıyor, ben ise sadece cenaze aracını kullanıyordum. İkinci haftanın ortasına geldiğimizde yeni bir görev ile cenaze evine gittik. Ancak içimdeki korku tekrar depreşti, oldukça tedirgindim. Cenazeyi yıkanması için gasil haneye götürürken gözüm hep dikiz aynasındaydı. Ha şimdi, ha biraz sonra tabutun kapanının açılıp, cenazenin çıkacağını tasavvur edip, pür dikkattim. Bir ara hayal gördüğümü sanarak, kafamı dikiz aynasına iyice yanaştırdım. Tabutun kapağını iki el açtı. Tabuttaki cenaze; tabutun yanlarından tutunmuş oradan kalkmaya çalışıyor. Biraz sonrada tabutun içinde oturur vaziyetteydi.
Elim ayağım boşandı. “Hayal görüyorum” diye kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Ne mümkün, az sonra aradaki bölme camından cenazenin sakin sakin bize bakması son nokta oldu. Yanımdaki görevliye “Cenaze kalktı!” diyebildim. Yanımdaki onunla dalga geçtiğimi zannederek “Kalksın, merak etme, uykusu gelince tekrar yatar.” diyerek istifini bile bozmadı.
Bulutların üzerinde; sürtünmesiz uçarken, cenazenin aracın bölme camına vurması ile ikimizde kendimize geldik. Yan koltuktaki memur arkadaşım taş kesildi. Öylece kilitlenip kaldı. Arabayı durdurup kapıyı açtım. Arkama bakmadan koşmaya başladım. Ne gariptir ki, cenazede arabadan inmiş peşimden koşuyordu. Çıkmaz sokağa girince gidecek yerim kalmadı. Bununla beraber dizlerimde yürüyecek derman da kalmadı.
Canlı Cenazeyi Evine Götürdük
Olayın şokunu atlatmaya başlamışken, cenazenin konuşması tekrar beni tedirgin etti.
-Beni aldığınız yere geri götürün!
tek söylediği buydu. Başka konuşmadı. Korkarak da olsa cenaze öne, görevlinin yanına oturdu. Hepimiz diken üstünde hiç konuşmadan, cenazeyi aldığımız eve gittik. Eve yaklaştığımızda cenaze sahipleri kapının önünde toplanmıştı. Cenazenin defini için gidecekler de orada hazırdı. Cenazenin, aracın ön kapısından inip evine doğru gitmesi ortalığın karışmasına neden oldu. Cenaze sahipleri bağırmaya başladı:
-Götürün onu, hortlamış, getirmeyin! Götürün!
Elbette! Bu kadar macerayı kaldıramazken yeni bir maceraya atılmak niyetinde değildik. Cenaze arabamıza binerek, hızla oradan uzaklaştık.
Aradan yaklaşık on beş gün geçmişti. Olayın şokunu unutmuş, normal işimize adapte olmuştuk. Gel gör ki yeni adresi görünce tekrar korkmaya başladık. Aynı kadro, aynı cenaze evine gittik ve aynı kişi yıkanmak üzeri gasil haneye gitmeyi bekliyordu. Vazife buydu, korksak da yapacak bir şey yoktu. Cenazeyi alıp, gasil haneye götürdük, yıkandıktan sonra tekrar evine getirdik. Ancak bu sefer ne tabutun kapağı açıldı, ne de cenaze bizi kovaladı, sakince gidip geldik.